4 Mart 2009 Çarşamba

Denziolgun ve siyaset

Gelenekçi ve Modernist Dalgakıranlar

3 Kasım seçim atmosferinin yaşandığı Türkiye'de iki siyasal figür; CHP İstanbul milletvekili adayı Yaşar Nuri Öztürk ve ANAP Antalya milletvekili adayı Arif Ahmet Denizolgun üzerinde diğer siyasal figürlerden daha hassas bir şekilde durmak gerekiyor



ANAP Antalya milletvekili adayı A. Ahmet Denizolgun ise, lideri olduğu Süleymancılar cemaatinin/tarikatının kitlesini ve imkanlarını 28 Şubat projesinin hizmetine koşanlardan. Zaten Süleymancılık denilince "hizmet" akla geliyordu. Süleymancılar sadece Türkiye'de değil, Avrupa'dan Amerika'ya, Kazakistan'dan Romanya'ya kadar dünyanın muhtelif bölgelerinde 2500'ün üzerinde Kur'an Kursu'nu kurmuş ve halihazırda idare ediyorlar.4 ANAP üzerinden 28 Şubat projesine hizmet İle Kur'an'a hizmet meselesinin nasıl bağdaştırılacağı meselesini, cemaatin ileri gelenleri, doğal olarak tasavvufun manevi terbiye metodlarını devreye sokarak hallediyorlar.
Seçim kararının alınma aşamasında miting alanlarına çıkmayı düşünemeyen tek parti ANAP'tı. Hatta parti yönetimi, uydu yayın aracılığıyla bir kaç şehirde "sanal miting" yapılmasını planlıyordu. Fakat ANAP'ın imdadına Süleymancılar cemaatinin lideri A. Ahmet Denizolgun yetişti. ANAP'ın bir üst düzey yetkilisi bu durumu şöyle ifade ediyordu: "Biz bu seçimi Denizolgun ve arkadaşlarına ihale ettik."5 Miting güzergahları Denizolgun'a göre ayarlandı ve 3 Kasım seçimlerine Denizolgun ve cemaati, diğer adaylardan daha çok asıldılar. Kurslardaki öğrenciler ve cemaatin kadın-erkek bütün mensupları, otobüslerle şehirden şehire, mitingden mitinge koşturuldular. Cemaatin emri gereğince miting alanlarını dolduran kadın erkek kalabalıklarının rengi, bu gerçeği açıklıkla ortaya koyuyordu. Hatta meydanlarda "adacıklar gibi başörtülü hanımlar vardı."6 Mitinglerde sıcaktan ve izdihamdan bayılanlar arasında kadınlar oldukça fazla yer tutuyordu.'' ANAP lideri meydanlarda uzun uzun Denizolgun'u övüyor, Denizolgun anons edilince Mesut Yılmaz'dan daha çok tezahürat alıyordu.8 Hatta Denizolgun'un katılamadığı, partinin Nevşehir mitinginde, kendisinin adı ve selamı anons edilince meydanda büyük bir dalgalanma oluşmasına vesile oluyordu.9 Antalya, Alanya, Diyarbakır, Trabzon vd. mitinglerdeki durum da pek farklı değildi.
A. Ahmet Denizolgun'un söylemi ise lideri Mesut Yılmaz'ın ifadeleriyle tıpatıp örtüşüyor. Yılmaz'ın; "AKP Türkiye'yi yeni bir 28 Şubat'a götürür" ifadesi, Denizolgun'un ağzından; "AKP'nin iktidara gelmesi Türkiye için maceradır. 28 Şubat benzeri süreçlere zemin hazırlar" şeklinde teleffuz ediliyor. Yılmaz; "AKP gelirse devletin ilkeleriyle ve kurumlarıyla kavga eder. Bu parti şimdiden işin devletle hesaplaşmaya döküleceğinin sinyallerini vermiştir" diyor. Denizolgun ise "AKP'yi devletle sorunlu; ve muhtemel bir AKP iktidarında devletle olan bu sorun topluma olumsuz yansır "şeklinde beyanat veriyor.10 Denizolgun'un tek bir hedefi var: AKP; Hatta barajı geçme durumlarında ANAP'ın muhtemel koalisyon seçenekleri arasında AKP'nin hiçbir şekilde yer almaması gerektiğini İfade ediyor ve ekliyor: Aksi halde hem kabinede yer almam hem de MKYK üyeliğinden ayrılırım. Mütedeyyin kesimlerin yaşam alanını daha da daraltmak için AKP iktidarını bekleyenler olduğunu bilmeyen yok. Hizmet edilecek en iyi parti ANAP.11
Son olarak eklemek gerekirse cemaat yönetimi, bağlılarından sadece kendi oylarını değil çevrelerinden de oy toplamak üzere harekete geçmelerini istemiş.
Genel olarak cemaatlerden bahsedilirken fakat bilhassa Süleyman Hilmi Tunahan'dan ve bağlılarından bahseden yazılarla karşılaştığımızda değerlendirmeler, "Kur'an'ın hizmetine adanmış bir ömür, din hizmeti, İman ve İslam davası, Kur'an'ın hadimi, manevi eğitim yuvası, kalp disiplini, mümin şahsiyet inşası, Kur'an'a hizmet yarışı" vb. vasıflandırmaların yoğunluğunda adeta boğuluyor. Acaba kıraat, tecvid, ezber, hatim'den ibaret bir Kur'an anlayışının tashihe, ıslaha ihtiyacı yok mudur? Sıhhatten yoksun kısa bir siyer ve genel ehli sünnet akaidi kitabından elde edilecek anlayışla İslam arasında ne kadar mesafe vardır acaba? Ya da Süleyman Efendi'nin kerameti, himmeti, hizmeti vs. dışında bir dünyanın farkında mı bu insanları usulüne uygun okunmayan Kur'an'ın bir faydası olabilir mi? Şimdiye kadar böyle bir durumla karşılaşılmış mıdır? Bu ve benzeri cemaatlerin mevcudiyetini koruyabilmeleri Kur'an'a hizmet ile mi yoksa sağcı-milliyetçi partiler aracılığıyla laik devlete payanda işlevi görmekle mi mümkün olmuştur? Darbe sopasını egemenlerin fazlasıyla kullandığı bilinirken bir de "Kur'an hizmetkarları"nın kraldan fazla kralcı olmalarını bırakalım Kur'an'ı, sünneti, en basit insanlık değerleriyle bile bir alakası olabilir mi?
Kur'an Kursları kapatılırken, İHL'ler kapatılırken, başörtülü öğrenciler, öğretmenler coplanıp yerlerde süründürülürken, cemaatın mensupları neden seferber edilip şehir şehir direniş noktalarına taşınmadılar? Yoksa cemaatin okuduğu Kur'an'da zulme karşı olmak değil de, zulme destek olmak mı emrediliyor?
Y. Nuri Öztürk ve A. Ahmet Denizolgun her ne kadar birbirlerine karşıt iki anlayışı temsil ediyor görünseler de birbirini besleyen, büyüten, sapkın Kur'an anlayışlarının temsilcileri olarak; tam da zalim sultanların, fasık imamların aradığı vasıflara sahipler. Çünkü bu zihin sahipleri Kur'an'ı modern veya geleneksel tarzda ama ifsad olanı ıslah etmek üzere okumuyorlar Kur'an'ı ıslah amaçlı okunuyor olsaydı maktulü değil katili yargılarlardı, yavuz hırsızın değil ev sahibinin yanında olurlardı.
Bu iki aşırı örnek; egoistçe, pragmatik ve çok açık ahlaksız ilişkilere işaret ediyor. Fakat bu "işi" daha rafine, daha ustaca ve kendilerini mümkün mertebe açık etmeden yapan kişi ve çevrelerin varlığı da biliniyor. Ancak; ıslah görevinden uzaklaşmak, ifsadın yaygınlaşmasına ufak da olsa katkıda bulunmak, bu dünyadaki zararları farklı manevralarla telafi edilebilse dahi, hesap gününde böyle bir durumun söz konusu olamayacağı kesindir.

Dipnotlar:
1- Yılmaz Çakır, "Modern Bir Samiri Yaşar Nuri Öztürk, Haksöz, Ağustos 1995. Bu makalede Öztürk'ün kitaplarının ayrıntılı bir tahlili yer almakta. Öztürk'ün Kur'an söyleminin kofluğunu ve kelimeleri yerlerinden kaydırma hususunda sahip olduğu zihinsel arka planını ve çelişkilerini ele alan makale bugün bir kez daha dikkatle okunmayı gerekli kılıyor. Ayrıca bkz. Yılmaz Çakır, Samirilere Karşı Uyanık Olma Gereği, Haksöz, Temmuz 1995.
2- Yılmaz Çakır; Modern Bir Samiri, Haksöz, Ağustos 1995. İbrahim Sarmış, Tasavvuf Tarikat Kültürünü Savunmak ve Y. Nuri Öztürk, Haksöz, Şubat 1997.
3- Darbeye Şeyhülislam Fetvası, Haksöz, Mart 1997. Y. Nuri Öztürk 21 Şubat 1997 tarihinde yani 28 Şubat kararlarından bir hafta önce Hürriyet gazetesinde şunları yazıyordu: Politikacılar Atatürk'ün ölümünden sonra ülkenin yarınlarını değil menfaatlarını öne çıkardılar. Ülke korkunç sıkıntılara maruz kaldı. Darbeler boşuna gelmemiştir. Darbelerde ve darbecilerde bazı yanlışların olması onların lüzumsuzluğunu göstermez. Yanlışlarla ve eksiklerle varolmaya devam etmek uçuruma gitmekten yeğdir. Aksi edebiyatlara bu ülkeyi seven herkesin karnı toktur.
4- Süleyman Hilmi Tunahan, Vefatının 43. yıldönümü (yazı dizisi), A.Vakit Gazetesi, 18 Eylül 2002,ayrıca bkz. Abdullah Muradoğlu, Süleyman Hilmi Tunahan (yazı dizisi), Yeni Şafak 18 Eylül 2002,
5- Mustafa Ünal. ANAP'ta Denizolgun Faktörü, Zaman Gazetesi 01 Kasım 2002.
6- Güneri Civaoğlu, "İşte Anket, İşte Meydan". Milliyet 7 Ekim 2002.
7- Denizolgun'dan Yılmaz'a destek. Vatan Gazetesİ,07.Ekim 2002 Ayrıca detaylı bir değerlendirme için; Ahmet Taşgetiren, "Cemaatler ve Siyaset" Yeni Şafak 21.10.02 - "Bir Rüya" Yeni Şafak 26 Ekim 2002 - ve Sami Hocaoğlu "Süleyman Efendi'nin Sevenlerine Açık Mektup, Yeni Şafak 01.11.02.
8- Denizolgun'dan Yılmaz'a Destek, Vatan 07 Ekim 2002. Ayrıca Mustafa Ünal, agy
9- Zaman Gazetesi 21 .Ekim 02
10- Dimyat'a Pirince Giderken... Zaman Gazetesi 02.11.2002. Ayrıca Mustafa Ünal agy.
11- Mustafa Ünal, agy.
Kenan Alpay

Kaynak



Cemaatler ve siyaset


Zaman zaman gazete manşetlerine cemaatler ve siyaset konusu yansıyor. Bunların önemli bir kısmı derin bir bilgisizlik ihtiva ediyor. Masa başı üretimleri... Bir kısmında ise sırıtkan yönlendirmeler söz konusu.
Ben, prensip olarak cemaatlerin, çizgi olarak kendilerine ne kadar yakın bulurlarsa bulsunlar, merkezi bir irade çerçevesinde ve aktif anlamda siyasetle meşgul olmalarını doğru bulmuyorum. Bugüne kadar yaşanan örneklerde genellikle cemaatler zarar görmüşlerdir. Bunun en büyük zararının da cemaatlerin asli misyonu olan kalb eğitimi alanında ortaya çıktığını düşünüyorum. İnsanlar birey olarak siyasetle ilgilenebilir, belki bunun için çok genel ölçüler de ortaya konabilir, ancak siyasete ilgi merkezi yönlendirme biçiminde olduğu takdirde, bunun, merkezi irade dahil her şeyi tartışma ortamına çektiği, bunun da bireylerin eğitiminde önemli değere sahip "merkez"in manevi etkinliğini aşındırdığı görülüyor. Ardından da klikleşmeler, bölünmeler, tartışmalar, bir de bakıyorsunuz kardeşlikler torpillenmiş, hizmetler tarümar olmuş... Cemaat halinde siyasi tercihler, ortaya çıkan karşılıklı yargılamalar sebebiyle, ayrıca başka islami topluluklarla olan ilişkileri de olumsuz etkiliyor ve kardeşlikler yaralanıyor.
Birçok örnek üzerinde durulabilir.
Bir örnek benim ilgimi çekiyor.
"Süleyman Efendi talebeleri"nin siyasi tercihi... Merhum Kemal Kaçar'ın vefatından sonra bu camianın başına Süleyman Efendi'nin torunlarından Ahmet Denizolgun geçti. Süleyman Efendi'nin bir erkek torunu daha var, o da Mehmet Denizolgun. (Benim bildiğime göre, yaşça daha büyük olan Mehmet Denizolgun'a da cemaat bünyesinde önemli sorumluluklar verildi)
Sonra siyaset günleri geldi...
Ahmet Denizolgun ANAP'tan aday gösterildi.
Mehmet Denizolgun da AK Parti'den aday oldu. Ayrıca AK Parti'de aday olarak aynı cemaat bünyesinde bugüne kadar hizmet vermiş başka isimler olduğu da biliniyor.
Olan ne?
Olan şu:
Cemaatte merkezi irade Ahmet Denizolgun'da bulunuyor ve o da cemaatin ağırlığını ANAP'ta toplamaya çalışıyor. Bu çerçevede, Anavatan mitinglerine yoğun cemaat akışı gerçekleştirilmesi yolunda organizasyonlar yapılıyor. Mesela Mesut Yılmaz'ın Antalya mitinginde büyük bir kalabalık vardı ve bu kalabalığın bu cemaatin katkısı ile gerçekleştiği kimsenin meçhulü değil. Çünkü Ahmet Denizolgun Antalya'dan aday. Ve bildiğim kadarıyla ANAP'ta Türkiye çapında "cemaat"ten gösterilen tek aday. Merkez insan ANAP'tan aday gösterilince de ANAP "cemaatin partisi" oluveriyor ve yalnız Antalya'da değil, her yerde bir seferberlik ortaya çıkıyor. Bakıyorsunuz Denizli'de de cemaat seferberliği gözleniyor. Seferberlik diyorum, çünkü gene bilgilerim ANAP mitinglerine insan taşımak için özel bir gayretin sergilendiğini gösteriyor.
Bilhassa ANAP mitinglerinde yoğun "başörtülü kadınlar" gözleniyor. Her partinin mitinginde bir miktar başörtülü kadın bulunur Türkiye'de... ANAP'ta da bulunur. Ama bu yoğunlukta değil. Bu yoğunluk, belli ki "cemaat"in yoğunluğu... Bayılmalar oluyor yer yer, bu da belli ki, bu tür ortamlara hazır olmayan bayanların belki de ilk kez evden çıkıp meydana gelişlerinin göstergesi...
Bu görüntülerin ANAP liderini mutlu ettiğini tahmin etmek zor değil. Finalleri oynadığı düşünülen bir siyasi lider için "can suyu" anlamına geliyor bu destek... Böylece kaç yüz bin oy gelir acaba? Bu görüntü en azından ANAP liderine "Cemaatler bize ilgi gösteriyor, çünkü başkalarını desteklemeleri halinde 28 Şubat tehlikesi var" yorumunu yapma fırsatı veriyor. Hürriyet gazetesi de, sanki Mesut Yılmaz'ın nabzını okur gibi böyle bir manşet oluşturmadı mı sözümona "cemaat eğilimleri"ni haber yaparak...
Evet, ANAP lideri mutlu çünkü bir "can suyu" bulduğunu düşünüyor.
Peki öte tarafta, ona bu can suyunu taşıyan cemaat ne halde?
Orada derin bir sancı yaşanıyor.
Cemaati "28 Şubat'ta derin yara alan" ANAP'a ikna etmek için manevi etkiler dahil her şey kullanılıyor, bir.
İkna olmamakta direnenler dışlanıyor, iki.
Ve farklı partilerde temsil imkanı verilen cemaat mensuplarına yönelik ağır haraketlerin yer aldığı fakslar uçuşuyor, üç.
Ahmet Denizolgun ile Mehmet Denizolgun Süleyman Efendi'nin torunları ve iki kardeş. Tabii ki ikisi de, dedelerinin yoluna bağlı. Ancak siyasi planda farklılaşmışlar. Mehmet Denizolgun AK Parti'den aday olmuş. Şöyle düşünülebilir: Biri oradan aday olsun, diğeri ötekinden. Kardeş kardeş hizmet etsinler. Ama olan bu değil. Şu anda cemaat bünyesinde Mehmet Denizolgun ve onunla birlikte Ak Parti'den aday olan cemaat mensupları hakkında, cemaat bünyesinde fakslar uçuşuyor. Ağır hakaretlerin yer aldığı fakslar... Ben bu fakslarda geçen ifadeleri sütunuma almakta teeddüp ederim.
Güzel mi bu?
Cemaatler hakkında iyilikten başka bir yazı yazmamaya özen gösterdim her zaman. Çünkü onların, insan kişiliğini inşa noktasında gösterdikleri itinayı çok önemsiyorum. Gereksiz yere tartışma ortamına gelmelerini sağlıklı bulmuyorum. Peki ama...
Ya kendi kendinizi tartışma ortamına getirmeye ne demeli?
Değer mi?
Hepsi bir tek milletvekilliği... O da barajın ne kadar yakınında uzağında olduğu kestirilemeyen bir partiden...
Bir yanda ebedi hayatı kucaklayan bir hizmet alanı, diğer yanda gönül dünyanıza bin türlü sancı taşıyan ilişkiler...
Acaba diyorum, ANAP mitinginden dönerken ne hisseder insanlar? Kalblerinde nasıl bir duygu kalır? Çok önem verdiklerini bildiğim kalplerinde?




*******************



....İlk sözü 70 yaşındaki Ali Tokcan aldı:

-Anavatanlı’ydım ben, Arif Ahmet Denizolgun için DP’li oldum. Mumcu da yanlış yaptı, aha bu da.. (Kürsüde konuşan Ağar’ı işaret ediyor.) 22 Temmuz’da Denizolgun’a oy vereceğim. Ama benim asıl oyum Abdullah Bey’e.




Ali, (Özdemir) adaşına katılıyor:
-Abdullah Gül’e çok haksızlık ettiler. Hepimiz onun yanındayız. İçte ve dışta bizi iyi temsil etti. Dürüst adam. Arif Ahmet Denizolgun olmasaydı, bu seçimde de oyumu ona verecektim



Şevki Topcan da (72) 3 Ali ile aynı görüşte:

-Suçlu arıyorsanız üç kişi var, Baykal, Ağar, Mumcu. Arif Ahmet Denizolgun elimizi bağladı, suçlu olduğunu bile bile Ağar’a oy veriyoruz. Ama cumhurbaşkanı olarak gönlümüzde Abdullah Gül yatıyor.



DP’nin Antalya mitingini Aydın’dan farklı kılan, Arif Ahmet Denizolgun ismiydi. DP’nin birinci sıra adayını desteklemek için binlerce kişi Kepez Meydanı’na gelmişti. Hani o çok tepki gösterilen ‘haremlik-selamlık’ uygulaması var ya, DP’nin mitinginde boy göstermişti bu sefer. Ama kimsenin bir şey dediği yoktu, herkes kendi halinde Ağar’ı dinliyordu.

O görüntüler AK Parti’nin mitinginde olsaydı, kimbilir kalemini kimsayasal silah gibi kullananlar neler yazacaktı! Kaynak




******************



A.hakan yazısı

Hürriyet Gazetesi Köşe Yazarı Ahmet Hakan'dan Süleymancı olmakla itham ettiği siyasetçilere ince gönderme: "Sen "Süleymancı" denilen grubun kaç liderinin, kaç partiden milletvekilliği kaptığını biliyor musun?" İşte olay yaratacak ifadeler...DİNLE BENİ BRE GAFİL MÜSLÜMAN
SEN beni "Kafir oldun", "Deccal oldun", "Salman Rüşti oldun" falan diye terörize ederek susturacağını mı sanıyorsun? Senin idraksiz, şuursuz ve saplantılı dindarlığının ürettiği bu şapşal ithamlardan tırsıp, o "17 günahsız küçük kız"ın hesabını soramayacağımı mı zannediyorsun? "Aman bunların çarpık dindarlığına ses etmeyeyim... Aman tekere çomak sokmayayım... Yoksa bana Salman Rüşti derler" diyerek köşeme çekileceğimi mi sanıyorsun? Nasıl ki... Bazı aşırı laiklerin, içinde "Kuran kursu" geçen her olayda, meseleyi bir "insanlık meselesi" olmaktan çıkarıp, "Bu çağda Kuran mı öğrenilirmiş?" noktasına taşımasına şiddetle karşı çıkıyorsam... Senin sorumsuzluğuna, vurdumduymazlığına, ahlaksızlığına, çarpık kader anlayışına da şiddetle karşı çıkacağım elbet...* * *Galiba sen beni 17 küçük kızın ölümünün sorumluluğunu, "Bütün suç tüpçüde!" şeklindeki manşetiyle tüpçüye yükleyen, ahlaksızlığı kendisine şiar edinmiş "Vakit" tayfasındakilerle karıştırıyorsun... Sakın karıştırma!Unutma ki: Onların işlerine ya "sütçü" karışır, ya "tüpçü"..."Vakit" tayfasındakilerin "Hüseyin Üzmez vakası"nda neler yazıp çizdiklerini şöyle biraz kafanı çalıştırarak hatırlasana... "İslam davası" adına küçük bir kız çocuğunun taciz edilmesine sahip çıkan zihniyet, "İslam davası" adına 17 küçük kızın enkaz altında can vermesini tabii ki "tüpçü"ye ya da "sütçü"ye yükler... Onlardan başka ne beklenir ki?* * *Birileri çaresizlik ve yoksulluk içinde çırpınan köylülerin kızlarını, "Kuran öğreteceğiz" diye evlerinden alıp götürecek... Ancak... O kızların can güvenliğini sağlayamayacak... Barınma koşullarını yerine getirmeyecek... Doğru dürüst hiçbir önlem almayacak... Sonra bir gün, sabah namazı vakti, kızların barındırıldığı bina korkunç bir gürültüyle çökecek... 17 kız o binanın enkazı altında can verecek... Ve ben de, bu durum karşısında... "Bu kızlar orada Kuran öğreniyordu... Namaza kalkmışlardı... Bu yüzden onlar şehit olmuştur... Ne mutlu onların anne ve babalarına" diye yazacağım, başka da bir şey yazmayacağım, öyle mi? O kızlar şehit olmuş olabilir... Bu Allah’ın takdiridir... Ben bir şey diyemem... Ben onlara "şahadet şerbeti içirmek" yerine... Neden önlem alınmadığını, neden denetimsiz kurs açıldığını, neden izinsiz iş yapıldığını, neden koruma altında tutulan küçük kızların can güvenliklerinin sağlanmadığını sorarım... Bunu yaparken de... Ne "Bütün suç tüpçüde" diye İslami fırlamalıklara yüz veririm... Ne de "Şehit oldular" tarzında metafizik rahatlamalara... Ben hesap sorarım... Çünkü bu benim hem insanlık, hem de kulluk vazifemdir...* * *Bir şey daha var ey gafil Müslüman...Sen zannediyor musun ki...Konya’nın o kuş uçmaz kervan geçmez bölgesinde "yurt" adı altında kaçak Kuran kursu açan o adamlar, salt "Kuran öğretmek" gibi kutlu bir işe soyunmuşlardır... Sen zannediyor musun ki... Adamların tek amacı, Allah rızasını kazanmaktır... Eğer öyle olsaydı... "Kuran öğreticiliği" gibi dokunulmaz bir gücü ellerine alıp, türlü çeşitli politik oyunlar çevirmezlerdi...Sen "Süleymancı" denilen grubun kaç liderinin, kaç partiden milletvekilliği kaptığını biliyor musun?Düne kadar Demirel’in, Mesut Yılmaz’ın, Erbakan’ın listelerinin en tepesine oturan bu adamların, şimdi AKP listelerinde yer bulabildiğinden haberdar mısın?Küçük köylü kızlarının cesetlerinin üzerinden yürütülen bu kirli güç mücadelesine neden destek verecekmişim ki?* * *Bak, benim gafil mütedeyyin arkadaşım... Bunları yazıp çiziyorum diye...Sen benim için... "Salman Rüşdi oldu", "Kafir oldu", "Deccal oldu" mu diyeceksin? De birader, de... Hiç gocunmam... "Bütün suç tüpçüde" diye yazıp "İslam mücahidi" olacağıma... Alınmayan önlemlerden zerre kadar söz etmeyip, sadece "Melekler cennete uçtu" ya da "Şehit oldular" diye etliye sütlüye dokunmayan başlıklar atıp, "Bu Ahmet Hakan ne kadar takva sahibi bir adamdır" diye takdir kazanacağıma... Hesap sorarak... "Deccal" olmayı yeğlerim... Tamam mı? Anlaştık mı? kaynak




**************



Denizolgun Denizlide



Mesut Yılmaz’la birlikte alana gelen Denizolgun uzun süre alkışlandı. Denizolgun, kalabalıklara “Bey ağabeyimiz Arif Ahmet” diye takdim edildi. Mesut Yılmaz da konuşmasında bu kitleye uygun temaları işledi. Bizzat isim vererek hizipçi partiler olarak tanımladığı CHP ve AK Parti’ye oy verilmemesini istedi Yılmaz. “AK Parti de, CHP de iktidara geldiklerinde inançlı insanlara sıkıntı getirecektir. AK Parti yeni bir 28 Şubat’ı davet edecektir. CHP ise 40’lı yılların inanca olan baskısını geri getirecektir.” diye konuşan Yılmaz, halkın inancına musallat olanlardan 3 Kasım’da hesap sorulması gerektiğini vurguladı. Yılmaz’ın bu sözleri meydanı dolduran kalabalıktan AK Parti ve CHP’ye yönelik yuh sesleriyle karşılık buldu. Kaynak



****************



Bağımsızlar Pazarlığı



55. Hükümet'te Ulaştırma Bakanı olan bağımsız milletvekili Arif Ahmet Denizolgun, hafta sonunda Mesut Yılmaz'a gönderdiği mesajda, Çiller'in kabinedeki görevini terk etmesini istediğini kaydetti. Süleymancılar olarak anılan cemaatin en önde gelen ismi Kemal Kaçar'ın veliahtı olarak anılan Denizolgun'un, Çiller tarafından milletvekili adayı yapılmak istendiği için kabineden çekilmesinin telkin edildiği belirtildi. kaynak



****************



CİNDORUK'UN HESABI


DTP Lideri Hüsamettin Cindoruk, RP'nin kapanması sonucu bağımsız kalan Antalya Milletvekili Arif Ahmet Denizongun'u partisinin uhdesindeki Ulaştırma Bakanlığı'na getirterek, üç milletvekili daha kazanmayı hedefledi. Denizongun, Süleymancılar olarak adlandırılan cemaate mensup üç milletvekili arkadaşı ile birlikte RP kapanınca FP'ye geçmeyip bağımsız kalmıştı.
Cindoruk, yaklaşık iki ay kadar önce, İstanbul'da, bu dört bağımsız milletvekilinin transferi için Süleymancıların lideri Kemal Kaçar'la görüşmüştü. Bu görüşmede Kaçar, bir süre beklenmesini istemişti. Denizongun'un bakan olmasından sonra Süleymancı olarak bilinen diğer üç milletvekili Cevdet Akçalı, Hasan Belhan ve Göksal Küçükali'nin de önümüzdeki günlerde DTP'ye katılması bekleniyor.
Ancak Süleymancı olarak bilinen bir kişinin bakan yapılması, hükümetin kuruluş amacına ters düştüğü gerekçesiyle tepki topladı. Cindoruk'un üç milletvekili daha kazanmak için bir cemaate pirim vermesi eleştirilirken, DTP'li bir bakan, ‘‘Bizde Erdal Kesebir de var, Yıldırım Aktuna da, Hamdi Üçpınarlar da... Biz bütün eğilimleri bünyesinde toplayan bir partiyiz’’ dedi.




Ulaştırma Bakanı Kaçar'ın torunu


Antalya Milletvekili Arif Ahmet Denizolgun, TBMM'ye 1995 seçimlerinde, kapatılan RP'nin listesinden girdi. Süleymancılar tarikatının lideri Kemal Kaçar'ın torunu olan 42 yaşındaki Denizolgun, Cevdet Akçalı (Adana), Hasan Belhan (Elazığ) ve Göksal Küçükali'den (İstanbul) oluşan ‘Süleymancılar’ grubunun TBMM'deki lideri olarak tanınıyor. RP grup toplantıları da dahil, parti etkinliklerine ilgi göstermeyen Denizolgun, diğer RP'liler gibi FP'ye geçmedi. Denizolgun, üç arkadaşıyla birlikte bağımsız kaldı.
Denizolgun, iyi bir eğitim gördü. Türkiye'de Devlet Güzel Sanatlar Akamedemisi'nin Mimarlık Bölümünü bitiren Denizolgun, eğitimini daha sonra ABD ve Kanada'da sürdürdü. ABD'de doktora yapan Denizolgun, uzun süre kaldığı ABD'den dönüşünde Türkiye'de serbest mimarlık ve müteahitlik yaptı. İngilizce ve Fransızca da dahil dört dil bilen Denizolgun, iyi ata binmesi ve seyahat etmeyi sevmesiyle tanınıyor. Denizolgun bekar... EDIT; Haberde Her ne kadar Kaçarın torunu geçsede Denizolgun S.H. Tunahanın Torunudur.Kaynak



****************



Denizolgun telekom


Bu arada yeni Ulaştırma Bakanı Ahmet Denizolgun'un da önceliği, telekom özelleştirmesine verdiği belirlendi. Özelleştirme İdaresi bürokratları ile bir seri telefon görüşmesi yapan Denizolgun, geliştirilen formülü uygun buldu.
Telekom'un hisse satışı aşamasında danışmanlık yapacak firma ile sözleşme imzalanabilmesi amacıyla Bakanlar Kurulu kararı çıkarılması formülü, geçen hafta Başbakan Mesut Yılmaz'a da anlatıldı ve kabul gördü Kaynak




************



Süleymancılar (nazlı ılıcak)


Herkes o kadar Tayyip Erdoğan ile ilgili ki, başka partilerin yasaları açıkça çiğneyen tavırları görmezden geliniyor.
Dinin, siyasi amaçla istismarı yasak. Buna rağmen, Kemal Kaçar'ın vefatından sonra işbaşına gelen Ahmet Denizolgun'un ilgi çekici bir eylem içinde bulunduğunu duyduk. Denizolgun, ANAP'ın Antalya Milletvekili adayı. Ama faaliyeti Antalya ile sınırlı değil. Mesut Yılmaz'ın Türkiye çapında yaptığı mitinglere, Süleymancı camianın fertlerini taşıyarak meydanların dolmasına katkı sağlıyor. Ayrıca, cemaat üyelerine (yurtlarda kalan talebeler ve yakınlarına), örneğini benim de gördüğüm matbu kâğıtlar dağıtılıyor. Herkesten 5 ilâ 20 isim tesbit edip, adres ve telefonlarıyla birlikte Denizolgun'un ekibine ulaştırması isteniyor. Sonradan, verilen telefonlar aranarak, isimlerin gerçek olup olmadığı araştırılıyor. Savcılık tahkikat yapsa, her yurtta, o matbu kâğıtlara da rastlıyabilir, şikâyetleri de dinleyebilir.
Süleymancılar'ın yurtlarında yaklaşık 200 bin talebe var. Yakınlarıyla birlikte ortaya kalabalık bir kitle çıkıyor. Avrupa Birliği taraftarlığı ile oy toplamaya çalışan Yılmaz, acaba noksanını böyle bir katkıyla mı tamamlama gayretinde?
Ama "baskı karşısında hile mübahtır" diye düşünen Süleymancılar'ın, oylarını, topyekûn ANAP'a kanalize etmeyeceği, göstermelik destekle iktifa edecekleri belirtiliyor. Kaynak




*****************



Mesut Yıulmazın Umudu Denizolgun


Masada kazandı sandıkta kaybetti


Seçimde yüzde 5,5 oy alınca hem ANAP’a hem siyasete veda etti. Ankara’yı da terk eden Mesut Yılmaz, hiç bir seçimi kazanamadı ancak üç kez başbakan olmayı başardı. Sandıkta mağlup oluyor, masada kazanıyordu. Bir ANAP’lının dediği gibi, “Şu sandık olmasa, Mesut Bey ne güzel iktidar olurdu.”

Yılmaz, yüzde 45’le işe başlayan ANAP’a yüzde 5’le kötü bir final yaşattı. Sonuç halkı değil ama Arif Ahmet Denizolgun ve ekibine umut bağlayan Yılmaz’ı şaşırttı. Yine de böyle bir akıbete hazırlıklı olduğu, sonuçları evinden izlemesinden belliydi. Kaynak

******************


DYP'de Süleymancı krizi

Çiller'in tarikat atağı, Süleymancı milletvekili adaylarının hepsine listelerde iyi sıra vermemesi nedeniyle geri tepti. Süleymancılar, DYP'den desteği çekmeyi tartışırken, liderleri Kaçar ise Çiller'in telefonlarına çıkmıyor
YURDAGÜL ŞİMŞEK
ANKARA - Aday listelerinin açıklanmasıyla birlikte en büyük 'depremi' DYP yaşarken; sıralamalarda umduklarını bulamayan Süleymancılar da bu partiden desteklerini çekme konusunu tartışmaya açtı.
DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, seçimlerde MHP ve FP tabanı ile tarikatlardan oy alabilmek için bu kesimin temsilcilerine aday listelerinde geniş yer verdi. Çiller'in ilk yöneldiği tarikat, geçmişte AP'ye de destek veren Süleymancılar oldu. Çiller, Süleymancılar'ın lideri Kemal Kaçar'la listeler hazırlanmadan önce görüşerek temsilci istedi. Kaçar, Çiller'e sekiz aday ismi verdi ve bu isimlerin seçilebilecek sıralara konulmasını istedi.
Süleymancılar'ın bu arada DYP İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç'ın aday gösterilmemesini istediği de öne sürüldü.
Çiller, Süleymancılar'ın adaylarını listeye aldı, ancak hepsini seçilebilecek sıralardan göstermedi. Sadece eski Ulaştırma Bakanı Ahmet Arif Denizolgun İstanbul birinci bölge 2. sıradan, Elazığ Milletvekili Hasan Belhan da seçim bölgesinden 2. sırada aday olabildi. Çiller;
Ali Rıza Yılmaz'ı İçel 4. sıradan, Hüsnü Yılmaz'ı Balıkesir 5. sıradan, Cafer Coşkun'u Ankara ikinci bölge 4. sıradan, Ahmet Bütüner'i Konya 10. sıradan ve Adil Erdoğan'ı Osmaniye 2. sıradan aday gösterdi. Adana Milletvekili Cevdet Akçal ise liste dışı kaldı.
Toplantı yaptılar
Listedeki sıralarına tepki gösteren Süleymancılar'ın önceki gün kendi aralarında toplanarak durum değerlendirmesi yaptığı öğrenildi. Süleymancılar'ın 'adaylıktan çekilme' ve 'DYP'den desteklerini çekmeyi' tartışmaya açtığı öğrenildi. Çiller ise DYP Genel Başkan Yardımcısı Meral Akşener ile Antalya'da liste başı olan eski Emniyet Müdürü Genel Müdür Kemal Çelik'i Süleymancılar'a ikna için gönderdi, ancak başarılı olamadı. Bunun üzerine Çiller'in Kemal Kaçar'ı telefonla da aradığı ancak 'ulaşamadığı' öğrenildi. Kaynak


****************

Denizolgun anap adayı

Akdeniz, Ege ve İç Anadolu'da etkin olan cemaat, 1991'de RP ile yakınlaştı. 1995'teki seş imde RP listesinden altı üyesi milletvekili seçilirken, cemaatin kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan'ın torunu Ahmet Arif Denizolgun da 55'nci hükümet döneminde Ulaştırma Bakanlığı yaptı. Denizolgun bu seçimlerde ANAP'tan milletvekili adayı oldu; kardeşi Mehmet Denizolgun ise yine cemaatten eski RP milletvekili Göksal Küçükali ile birlikte AKP'yi tercih etti. Ancak, ağabey Denizolgun'dan ötürü cemaatin ana gövdesinin ANAP'a yöneldiği belirtildi. Kaynak



******************

Denizolgun

Politikaya. dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan'ın, 'Sizi RP'den milletvekili olarak görmek istiyoruz' teklifiyle adım attı...
Eniştesi Kemal Kaçar, 3 dönem Adalet Partisi'nde milletvekilliği yapmıştı...
24 Aralık seçimlerinde Refah Partisi'den Antalya milletvekili olarak parlamentoya girdi. 82 bin 647 Antalyalının oyunu aldı, o dönem..
Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Mimarlık Bölümü'nden mezun. Seyahati seviyor, 'Amerika Kıtası ve Avrupa'da gitmediğim ülke yok' diyor, dost sohbetlerinde... İngilizce ile birlikte 2 dil daha biliyor: Arapça ve Fransızca. Sabahları spor yapıyor. İyi bir at binicisi. Atları tutku derecesinde seviyor. Esat Kıratlıoğlu'ndan daha iyi ve daha uzun mesafe yüzebileceğini söylüyor. Kendisini iyi bir futbol seyircisi olarak görüyor. Beşiktaşlı. Kulüp üyeliği de var. Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder